Munzur Gözelerinin kutsal mekânlardan biri olarak görülmesi, yöredeki bazı dernek yöneticileriyle yapılan açıklamalarda yeniden gündeme getirildi. Eylemciler, yürüyüş ve basın açıklamalarıyla, bu kutsal mekânları mescitlerle çevrelemek isteyen girişimlerin derhal durdurulmasını talep etti. “Munzur’u mescitlerle kuşatmak, dağın özünü duvarlarla kapatmak gibidir” ifadeleriyle tepki gösteren gruplar, bu sürecin Aleviliğe yönelik bir yok sayma ve asimilasyon girişimi olduğunu savundular ve dini ritüellerinin özgürce sürdürülmesi gerektiğini vurguladılar.
Avrupa ve Türkiye genelinde çeşitli Alevi örgütlerinden oluşan bir ortak açıklama da bu süreçle ilgili görüşlerini paylaştı. Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu’nun da dahil olduğu deklarasyon, kutsal mekanlara yönelik “Kültür turları” adı altında yapılan turizm faaliyetlerine karşı çıkan tepkileri özetledi ve bölgede yeni mescit açılmasının inançlarına baskı olarak değerlendirildiğini belirtti.
Munzur Gözelerinin kapsamlı tarihsel anlatımı ve efsane, Ovacık Kaymakamlığı’nın resmi internet sitesinde “Munzur Baba Efsanesi” başlığıyla yer alan bilgilerle paylaşıldı. Metinde, bir pirin kızıyla başlayan ve sonunda Munzur’un yetişmesiyle sonuçlanan uzun bir hikâye kronolojisi bulunduğundan, halk arasında bu doğa ve su kaynağının kutsal bir konuma ulaştığı vurgulanıyor.
Hikâyeye göre, çocukluk döneminde bir ağa tarafından yetiştirilen Munzur, ailesinin hac için gittiği sırada yaşanan olaylar zincirinde kutsal bir sempati kazanır. Ağa hanımının sıcak helvası için yaptığı jest, Munzur’un misafirperverliğini ve sadakatini ortaya koyar; bu süreç, Munzur’un kutsal bağış ve saygı ile anılmasına zemin hazırlar. Zamanla Munzur’un dokusu olan su, dağın kalbindeki kutsal bir varlığın işareti olarak yorumlanır ve yöre halkı tarafından kerametli bir figür olarak kabul görür.
Bu efsane, bölgede çobanlık yapan sıradan birinin dahi Tanrı’nın sevgisine mazhar olabileceğini hatırlatan bir anlatı olarak aktarılır. Munzur’un yaşamı ve mucizevi doğası, yerel halkın dini ve kültürel kimliğinin temel taşlarından biri olarak anılır ve bu durum, inanç özgürlüğünün korunması gerekliliğini vurgulayarak toplumsal taleplere dönüştürülür.
- İnanç özgürlüğü ve dini mekânlara saygı çağrısı
- Asimilasyon iddiaları ve toplumsal dayanışma talepleri
- Yerel efsaneler ve kültürel mirasın korunması
Kamuya ve topluma yönelik açıklamalarda bulunan ilişkili taraflar, söz konusu mekânların nasıl korunacağı ve dini ritüellerin müdahalesiz bir biçimde nasıl sürdürüleceği konularında ortak bir çerçeve arayışını sürdürdü. Bölgesel ve uluslararası düzeyde benzer endişelerin paylaşıldığı bu süreçte, karşılıklı saygı ve diyalog temel hedef olarak ortaya kondu.

